10 Haziran 2009 Çarşamba

İHVAN-I OLİMPİYAT


Üçüncü cinsi duymuş olmalısınız. [1] Hem Müslüman, hem Türk, hem küreselci, hem muhafazakâr, hem ilerici, yenilikçi… Ama beyin özürlü, vicdanı ve fikri satın alınmış, ezberindekinden başka bir şey düşünemeyen bir insan tipi. Bu insana şartlandırılarak öğretilen, zihin altındaki bilgi şudur: Amerika büyük güçtür, süper güçtür. Türkiye bu büyük güce karşı çıkabilecek bir güce sahip değildir, o halde bu gücü yanına alarak bir güç olmaya çalışmalıdır. Osmanlının gücüne ancak böyle ulaşılabilir.” Bu tipin bütün davranışlarında, söylemlerinde bu şartlı bilginin yansımalarını görebilirsiniz.

İşte bu üçüncü cins, yedi yıldır çok mühim bir çalışmaya imza atmaktadır. Aylarca süren ön çalışmaları, kamuoyu oluşturma gayretleri, günlerce, haftalarca süren etkinliklerle gerçekleştirilen bu faaliyet gerçekten büyük emek ve para gerektiren bir iştir. Önce öğrenci veya öğrencileri ele alıp onlara Türkçeyi, Türkçenin bir ağzını, bir yörenin oyununu öğretecek, günlerce, aylarca onları çalıştıracaksınız. Sonra onların içinden bir seçme yapıp en iyilerini belirleyeceğiniz bir yarışmayı, çeyrek finali, başka bir ülkede, o ülkenin şartlarında, ileri gelenlerinin katıldığı bir törenle gerçekleştireceksiniz. Daha sonra da 115 ülkede yaptığınız bu yarışmalarda kazanan kişi ve toplulukları, on beş-yirmi gün, bir ay Türkiye’de ağırlayacaksınız. Kampa sokacak, ziyaretlere götürecek, gösterilere, yarı finallere, finallere, ödül törenlerine çıkaracak, kazanan kazanmayanlara armağanları, büyük ödülleri verecek, giderken ceplerine biner dolar koyup memleketlerine göndereceksiniz. Sadece öğrencileri değil, onları yetiştiren öğretmenlerdi ailelerini, bu uğurda hayatını kaybetmiş fedakâr öğretmenlerin yakınlarını, devlet erkânını da bu toplantılarda ağırlayacak, ödüller, plaketler vereceksiniz. Bu törenlerin basında yer alması için yılbaşının pahalı eşantiyonları gibi hediyeler dağıtacaksınız, kamu ve özel televizyonlarda günlerce yayınlanması için bedava canlı yayınlar yapacak, naklen yayın araçları, kameralar tahsis edecek, konser salonları kiralayacaksınız. Trilyonluk, devasa bir iş.

Bu yıl yedincisi yapılan Türkçe Olimpiyatlarından söz ettiğimi anlamış olmalısınız. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı, Bakanlar, Milletvekilleri, sanat dünyamızın, Serdar Ortaç gibi önde gelen mümessilleri, bu olimpiyatlarda al gülüm ver gülüm yapıyorlar. Ben seni öveyim, sen beni öv! Önce prensipte çok güzel olan bu hareketi, davranışı takdir ettiklerini beyan ediyor, önemine işaret buyuruyorlar. Sonra makamının izin verdiği ölçü ve cesareti derecesinde 115 ülkede Türkçe konuşmayı öğreten öğretmenlere, okullara, o okulları kuranlara, o okullarda görev yaparken vefat eden kişilere (alperenlere), ailelerine, bütün bu güzel hareketlerin, ötelerin ötesinde, Atlantik ötesindeki gurbeti yaşayan büyük hamisi, fikir babasına, bazen isim vermeden, bazen isim vererek iltifatlar ediyor, oyunculuk derecesine göre gözyaşı döküyor, dualar ediyorlar.

Bu hareketin maddi ve manevi destekleyicileri sadece iktidar mensupları ve onların imzasına bağlı kurumlar değil. Bulabildikleri, aralayabildikleri her kapı onlar için mühim. Kafalayabildikleri her kurum ve kişiyi yanlarına almaya çalışıyor ve bunu başarıyorlar da. Çünkü ortada çok güzel bir hareket ver ve çok güzel hareketler her zaman tertemiz ve saf milletimizce destek bulmuştur.(Batıl hemişe batıl ve bihudedir velî /müşkül odur ki sureti haktan zuhur ede!) Peki o zaman mesele nedir? Bu konudan neden bahsetme gereğini duyuyorum, çünkü bu işte bir münafıklık olduğunu düşünüyorum. (Sadece Allah rızası için bu çalışmalara destek verenleri tenzih ediyorum.) Akıllardaki bazı soruları soralım ve birlikte cevap arayalım: Neden Türkçe ile ilgili uluslararası bir buluşmanın adı Türkçe değil? Bu buluşmalar neden hoca efendiyi anma gösterisine dönüştürülüyor? Sağ elimizin verdiğini sol elimiz duymayacaktı hani? Neden Türkçe ile ilgili bir buluşmanın reklamı Türkiye’de yapılıyor? Türkiye’de Türkçe konuşan insanlar, dünyanın 115 ülkesinden Türkçe konuşan, oyunlar oynayanları görünce Türkçe ve Türkçülük damarları mı güçleniyor? Türkiye’de neredeyse her tabela başta İngilizce olmak üzere yabancı dillerde yazılırken, Türkçe yabancı dillerin baskısında inim inim inler, süratle kan kaybeder, üstelik bu kan kaybını durduracak bir Türkçe Yasası yıllardır meclisimizde bekletilirken 115 ülkeden Türkçe konuşanların gözümüze gözümüze sokulmasının ne manası var? Türk alfabesi delinmek istenir, Q, W gibi harfler sokuşturulmaya, Türkçe resmi dil olmaktan çıkarılmaya çalışılırken. Türkçe 115 ülkede birkaç öğrenci tarafından çok iyi konuşulsa ne olur, konuşulmasa ne olur?

Buraya kadar yazdıklarımı saçma sapan bulan, beni dinsizlikle, Türklük ve Türkçe aleyhtarlığı ile (öyle ya bu kadar faydalı bir iş yapana böyle edepsizce sözler yazabildiğime göre) suçlayacaklar olabilir. Sadece ve sadece Fethullah Gülen’in imajını güçlendirmek, ‘Bakın, adam ne kadar kutsal bir iş yapıyor ama garibim gurbette sürünüyor’ dedittirmeye yaradığını düşündüğüm bu olimpiyatların Türkçeye gerçekten hizmet ettiğini, daha da gelişerek etmeye devam edeceğini söyleyeceklere bir çift lafım var: Bu iş kutsal bir iş ise, hodri meydan; İçinizde zerre kadar iman varsa, Türkçe Olimpiyatı için harcadığınız emeğin yüzde birini verin ve TBMM’den Türkçe Kanunu’nu çıkartın. Dünyanın 115 ülkesine Türkçe öğretmeye çalışacağınıza, bölünmek ve parçalanmak istenilen Türkiye’mizin Türkçe bilmeyen köylerine Türkçe ve Türkiye sevgisi öğretin. Türkçe bilmiyorlar, onlara hitap etmemiz lazım diyerek bir devlet televizyonu kanalı kuruverdiğiniz kişilerden bahsediyorum. Bugün Türkiye’de dindar ve mutaassıp ailelerin çocukları da dahil olmak üzere Türkçe ve Türk Kültürü yok edilmektedir. Türk Klasikleri yerine Harry Potter’larla, yabancı müziklerle beslenen bir gençlik yetiştiriliyor. Türkçe ve Türk kültürü acınacak duruma getirilirken Türkçe Olimpiyatlarının bu kadar şişirilmesi, akıllar cambaza bak deyimini getiriyor. Bir yandan cambaza bakın denilirken, bir yandan cebimiz, kültürümüz, ruhumuz boşaltılıyor.

Sözün sonunda; Eğer münafık değilseniz, mayınlı arazilere mayınsız arazileri de katarak birilerine kiraya vermeye çalıştığınız süre kadar Türkçe Kanununu çıkarmak için çalışın.

-----------------------------------------------------------
[1] http://www.turkocagi.org.tr/modules.php?name=Yorumlar&pa=showpage&pid=336

1 yorum:

  1. Bir mantik kurali vardir, "dogrunun karsiti mutlaka yanlistir, ama yanlisin karsiti dogru da olabilir, yanlis ta."
    Ä°nsanlar kendi yanlislarini kolay kabullenemedikleri ve kendi iddialarini mutlak dogru kabul ettikleri icin, karsi fikri pesinen yanlis kabul edip, fikir sahibini de hemen karsi cepheye yerlestirme egilimindedirler.
    Arkadaslarimla polemige girip cephelesmek istemem ama bazi dusuncelerimi de ifade etmek istiyorum.
    Kesinlikle onyargili olmamaya gayret ediyorum. Yaygin kullanilan ifadesiyle "Fethullahci" degilim. Sempatizani da degilim, dusmani da degilim.
    Turkiye'de ve dunyada siyasal, sosyal, ekonomik v.s. alanlarda olup bitenlerin aslinda hicde karmasik, anlasilmaz olmadigini aslinda cok basit ve kolay anlasilir oldugunu dusunuyorum. Her sey kendi tabii mecrasinda akiyor. Tabiatin kanunlari ise son derece basit, anlasilir ve tutarlidir.
    Bazilari mevcut durumdan yararlanip kendine avantajli bir pozisyon saglamak ya da mevcut pozisyonunu korumak veya guclendirmek icin birtakim entrikalar, sinsi, seytani hesaplar icinde olabilir. Bazi kazanclar da elde edebilirler. Boyle olmasi da son derece dogaldir. Ama asla esyanin tabiatini degistiremezler.
    Artik komplo teorileri bana hic ilginc gelmiyor. Komplo teorilerini unutup basit aciklamalara yoneldigimde herseyin daha anlasilir oldugunu goruyorum. Hatta dunyada ve memlekette olup biten herseyi komplo teorileriyle aciklamayi, hatta bu komplo teorilerini (uzerinde dusunulebilir ama) ciddiye almayi bir saglik sorunu olarak goruyorum.
    Turkce olimpiyatlarina donelim.
    Kendi hesaplari ne olursa olsun ben bir Kambocyali kizdan "sabret gonul"u dinlemekten, Kongo'lu cocuklardan istiklal marsimizi ve digerlerini dinlemekten buyuk haz ve onur duydum. Bize bu hazzi ve onuru yasatanlardan tekrar soyluyorum Allah razi olsun.
    Bu isin duygusal yonu.
    Asil onemli boyutuna gelelim.
    Bu olimpiyatlara katilan cocuklar son derece zeki ve basarili cocuklar. Bir cogu muhtemelen gelecekte kendi ulkesinde onemli mevkilerde ve pozisyonlarda olacaklar. Hic degilse bu yasadiklarinin etkisiyle Turkiye ve Turklere karsi olumlu duygu ve dusuncelere sahip olacaklar. Bu duygularla Turkiye ile ilgili kararlarda, ulkesinde ve uluslararasi platformlarda Turkiye lehinde tavir alacaklardir. Sizce bu onemsiz bir sey midir?.
    Aybars Firat yazisinin son bolumunde soyle demis: "Bugün Türkiye’de dindar ve mutaassıp ailelerin çocukları da dahil olmak üzere Türkçe ve Türk Kültürü yok edilmektedir. Türk Klasikleri yerine Harry Potter’larla, yabancı müziklerle beslenen bir gençlik yetiştiriliyor. Türkçe ve Türk kültürü acınacak duruma getirilirken Türkçe Olimpiyatlarının bu kadar şişirilmesi, akıllar cambaza bak deyimini getiriyor. Bir yandan cambaza bakın denilirken, bir yandan cebimiz, kültürümüz, ruhumuz boşaltılıyor." Arkadaslar sizce bu cumlelerle Turkce olimpiyatlarina karsi tavir arasinda tutarsizlik yok mu?.
    Simdilik herkese selam ve saygilar.
    M.Y.

    YanıtlaSil